Merhaba, ben Arzu Gökbulut. Ben de kanserle karşılaşmış, mücadele etmiş yüzlerce insandan biriyim.

Kanserle 2011 yılında tanıştım… Kendini sol kolumda birden bire başlayan ani, keskin ve aralıksız devam eden bir ağrıyla gösterdi. Bu ağrı nedense bana kanser olabileceğimi düşündürdü. Doktora gitmeden önce meme ultrasonu ve mamografi çektirmek istedim. Öncesinde doktora gitmediğim için çekmek istemediler ama ben çok ısrar ettim, çektirttim. Sonuçlarımı aldım ve tahminlerim doğru çıkmıştı, meme kanseriydim… 

Mamografi sonuçlarını alıp eşimin yanına gittim, o kadar sakindim ki kimse bana inanamadı. Daha sonra doktora gittik, beni hemen biyopsiye aldılar. 

Sonuçlar pozitifti. Hemen plan yapıldı ve ameliyat kararı verildi. Her şey o kadar inanılmazdı ki, sanki hayatım bir sinema filmiydi ve ben onu dışarıdan izliyor gibiydim. 

Kızlarım o zaman çok küçüklerdi. “Öleceğimi bilsem onların geleceğini planlamadan ameliyata girmem dedim ve sadece bir gün izin alabildim. Bir gün sonrasında hemen ameliyata alındım. Ameliyat oldum, her şey bitti sanırken, kendimi çok uzun bir radyoterapi ve tam bir yıl süren bir kemoterapi süreçlerinin içinde buldum ama gariptir, bir gün bile oturup ağlamadım, üzülmedim. O günden itibaren her gün Allah’a şükrettim. Kolumdaki ağrı böyle bir şüpheyle hareket etmeseydim, belki de iyileşemeyeceğim bir tabloda bulacaktım kendimi. Hemen kabullendim. 

Kemoterapi ilk başladığında saçlarım dökülmesin diye buz başlık uygulanmıştı ama ikinci kemoterapide saçlarım ortadan dökülmeye başladı. Çok uzun, sarı saçlarım vardı. Daha sonra gücümü topladım ve banyoda kendi saçlarımı kendim kazıdım. Hatta kendimi “Kafa yapım ne kadar da güzelmiş” diye sevdim. İki küçük kızım vardı, onları üzemezdim. Onlardan tam bir sene sakladım. Sabah erkenden kalktım, peruğumu taktım, kaşlarımı boyadım, kirpik taktım. Her tedavime süslenip püslenip, makyajımı yapıp, en güzel giysilerimle gittim. Kemoterapi sürecimde sayısız kitap okudum. Ne işimi, evimi, kızlarımı, eşimi ne de kendimi bıraktım. En kötü hissettiğim günlerde bile buna izin vermedim.

Kemoterapim bittikten sonra, saçlarım ufak ufak çıkmaya başladığında, peruğumu çıkartıp, kızlarıma her şeyi anlattım, “Bakın, ben başardım” dedim.

Hastalığım agresif tür olduğu için üç ayda bir kontrollerime devam ettim ve devam eden süreçte metastaz yaptığını öğrendim. Büyük bir karın ameliyatı sonucunda, rahim yumurtalıklar, karın zarı gibi organlar tamamen alındı. Bunu da atlattım derken, tümör belirteçlerim hâlâ yüksek çıkıyordu. Meğerse hastalık yüzüme yerleşmiş. Tam on üç saat süren bir ameliyata girdim, belki de geçirdiğim ameliyatların en zor olanı buydu ama ben bunun da üstesinden geldim ve başardım.

Hayatta her şey bizler için var… Ben bu tüm zor zamanlarımda kızlarıma sarıldım. Hiçbir zaman onları ve onların sorumluluklarını bırakmadım. Her zaman onları kendimden bir adım öteye koydum. Beni hayat bağlayan da onlar oldu. Hayatımdan elimi çekmedim, hastalığın beni alt etmesine izin vermedim, o beni hiçbir zaman yönetemedi. Ben hastalığa değil, hastalık benim hayatıma uyum sağlamak zorunda kaldı. Önce hayatım, çocuklarım, eşim, evim… Unutmayın, siz ağlayıp hayata küstüğünüzde hiçbir şey değişmiyor. Aksine moral bu hastalıktaki en önemli şey. Kendi hayatınıza inatla devam ettiğinizde galip geliyorsunuz. Hayat bir sınav… Bazılarımızın sınavları diğerlerine göre biraz daha zor belki ama sonuçları da bu yüzden çok daha kıymetli…