Kök Hücre Hayat Kurtarır!
Herkese merhaba;
Bugün elime aldığım kalem ile sosyal bir sorumluluğa; “farkındalığa” değineceğim.
2015 yılının henüz başıydı, kuzenimin lösemi olduğunu öğrendiğimizde tüm aile olarak zorlu bir sürecin içine girmiştik. Her birimiz vakit kaybetmeden Kızılay’a kök hücre bağışı yaparak kuzenimin hayatta kalma şansını artırmaya çalışıyorduk. Ben de kurumumdan 9 arkadaşımla Çapa’daki kan merkezine başvurmuştum. Zaman dardı, her yer seferberdi. Gelen her bağış haberi ile umutlanıyorduk. Fakat aynı yılın sonuna doğru o acı haber geldi. Uyumlu donör bir türlü bulunamamış ve bu acımasız hastalık Derya’yı bir akşamüstü ailemizden koparmıştı. Başaramamıştık.
Aradan geçen 8 yılın ardından, 2023 yılının Kasım ayında bir akşamüstü ofiste çalışıyordum. Bilmediğim bir numaradan telefon aldım. Karşıdaki ses, Kızılay’da yetkili olduğunu, 2015’te verdiğim kök hücre numunesinin 32 yaşında bir vatandaşımızla %100 uyumlu olduğunu ve arzu edersem yeni bir süreçle bu insana bir şans olacağımı söyledi. Ben biraz garanticiyimdir. Çok sevinmiştim ama bu işin altından da her şey çıkabilirdi; malum, organ mafyası vesairesi var bu hayatta… Beni Mahmutbey’deki Kızılay Kan Merkezi’ne davet ettiler hemen. Önce bir tüp kan alarak güncel bir takım kan değer testlerine tabi tuttular. 3 gün sonra da değerlerin hala 8 yıl önceki değerlerle aynı olduğunu ve nakil için donör olup olmayacağımı sordular. İşte şimdi dünyalar benim olmuştu.
Süreç hemen başladı. Türkök önce bana bir mihmander (rehber) atadı. Bu rehber, yaklaşık 1 hafta boyunca, yani siz onkoloji merkezinde sürece dahil olduğunuz süre boyunca sizin tüm ihtiyaçlarınızı karşılamakla yükümlü. Sağ olsun her sabah ve her akşam, olmam gereken destek iğneleri ve testler için hastaneye götürüp getirerek bana büyük destek oldu. Peki, süreçte neler mi oldu? Biraz da işin macera kısmını anlatayım:
Önce onkoloji merkezinde tüm sorularıma sonsuz sabırla cevap veren profesör hocalarım süreç hakkında bana detaylı brifing verdi. Çünkü korkuyordum da; bu sürecin bana bir zararı olup olmayacağından emin değildim. Eşim başta olmak üzere çevremde bir çok insan süreci bilmediğinden, aldığım kararı sorguluyordu, hatta vazgeçirmek isteyenler dahi olmuştu. Ancak ben kararlıydım. Çocukluk kahramanım Superman olma fırsatı bana yaratıcı kudret tarafından sunulmuştu ve bunu reddetmeyecek, rabbim izin verirse cana can katacaktım. Kafamdaki tüm soru işaretlerini ortadan kaldırdıktan sonra 4 gün boyunca sabah ve akşam, saatine ve ısısına büyük özen gösterdiğim “hücre artırıcı/yenileyici” 9 iğne için Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesindeki onkoloji merkezinde tabiri caizse kamp kurdum. Bu ilaç, kanımdaki kök hücre sayısını artıracak ve hastamın bağışıklığını yeniden kurma görevi görecekti. Hocalarım beni bir konuda uyardı sadece. Bünyemde hücre sayısı arttıkça 1-2 gün kemik ağrısı çekecektim. Bunun için de hafif bir ağrı kesici işimi görecekti. Tamam da, lösemi hastaları ve yakınlarının çektikleri acılar yanında, benim bir kemik ağrım neydi ki?
Ve artık sona gelinmişti. 2 gün boyunca toplamda 9 saat, benden aldığı kandaki kök hücreleri filtreleyerek toplayan ve ardından aynı kanı geri veren aferez cihazına bağlandım. Bunun, bir insanın yeniden hayata tutunuşu olacağının da bilinciydeydim. Her iki bağlanışımda da, yani geçen 4,5 saatlik günlük periyodlarda en ufak bir halsizlik veya ağrı/acı dahi yaşamadım.
Bütün bunların üzerinden 21 ay geçti ve ben 3 ay sonrasını, yani hastamla bir araya geleceğim günü iple çekiyorum… O şimdi hayatta, biliyorum çünkü Türkök ile 3 ayda bir yazışıyor, hastamın durumunu takip ediyorum. Ve bugün “belki de hayattaki imtihanım buydu” diyerek çıktığım bu yolda, vicdanımla ortak, kendi hayatımı sürdürüyorum.
Ne dersin? Belki de bu hayatta “kan ikizinin” de sana ihtiyacı vardır…. Kim bilir?
KÖK HÜCRE BAĞIŞI HAYAT VERİR… BAĞIŞÇI OL… #sensizolmaz