Bir onkoloji hastasının bakım vereni olmak – yani bir tümörü olan kişiye “bakım sağlayan” kişi olmak – bu deneyimi bizzat yaşayanı derinden etkileyen bir süreçtir. Çünkü bakım veren, çoğunlukla kendi ailesinden birine ya da sevdiği birine hem fiziksel hem de psikolojik açıdan her yönüyle destek olur. Ona arkadaşlık etmek, günlük işlerde (örneğin yemek yapmak), doktora ve tedavi seanslarına götürmek, ilaçlarını hatırlatmak… Bunlar bakım verenin üstlendiği görevlerden yalnızca birkaçıdır. Çoğu zaman bu sorumluluk uzun süre devam eder ve kişinin kendi sağlığını bile olumsuz etkileyebilir.

Açıkça konuşalım

Bakım verenler neredeyse her zaman hastanın aile üyeleridir: eş, çocuk veya ebeveyn. Çoğu zaman da kadındır. Bu deneyimi en iyi şekilde yaşayabilmek için atılması gereken ilk adım, bakım veren olduğunun farkına varmaktır. “Kocamın kanseri var, elbette onunla ilgileniyorum” gibi cümleler yaygındır; fakat, bu denli yakından bakım sağlamak, yeni ve her zaman kolay olmayan ihtiyaçlara yanıt vermek, ilişkinin dengelerini kaçınılmaz olarak değiştirir.

Örneğin çift içinde veya ebeveyn-çocuk ilişkilerinde roller değişir. Hastalık süreci ilerledikçe bakım verenin rolü de farklılaşır: Teşhis anında daha çok psikolojik destek ve yeni bir günlük düzenin kurulması öne çıkar; tedavi sürecinde ise fiziksel ihtiyaçların ve tedavi yan etkilerinin yönetimi ön plana geçer.

Bakım veren, aslında tedavi ekibinin tam anlamıyla bir üyesidir. Bu nedenle şüphelerini, hislerini ve duygularını hem sağlık personeliyle hem de hasta ile açıkça ifade etmesi önemlidir. Yalnızca açık ve net bir iletişimle bu süreç daha sağlıklı yürütülebilir.

Uyarı işaretlerine dikkat

Birini ne kadar çok sevseniz de ona tedavi sürecinde eşlik etmek kolay değildir. Çoğu zaman, “bizden daha kötü durumda” olan kişiye tamamen odaklanabilmek için kendi ihtiyaçlarımızı geri plana atmak gerekir. Ancak bu tutum uzun vadede ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. En başta stres, ardından tükenmişlik (burnout) riski.

Aşağıdaki fiziksel belirtiler ipin fazla gerildiğini ve bir mola verme zamanının geldiğini gösterebilir:

  • Sürekli kaygılı veya baskı altında hissetmek
  • Sık sık yorgun olmak
  • Çok fazla ya da çok az uyumak
  • Kilo almak veya vermek
  • Çabuk öfkelenmek veya sinirlenmek
  • Önceden keyif veren şeylere ilgi kaybı
  • Üzgün hissetmek
  • Sık baş ağrısı veya başka ağrı ve sağlık sorunları yaşamak
  • Alkol ya da ilaç (reçeteli dahi olsa) kullanımında artış

Kendine de bakmak

Kendi sağlığı iyi olmayan birinin, hastaya sağlıklı bir bakım vermesi mümkün değildir. Bu yüzden her bakım verenin, suçluluk duymadan ya da başkalarının gözünde “zayıf” görünme endişesi taşımadan, kendine de özen göstermesi gerekir.

Pratikte birkaç basit eylem yeterli olabilir, ancak çoğu zaman tutumu kökten değiştirmek gerekir. Unutulmamalı ki “mükemmel” bakım veren diye bir şey yoktur.

İşte bazı öneriler:

  • Yardım istemek ve kabul etmek: Başkalarının da sana destek olmasına izin ver.
  • Gerçekçi hedefler koymak: Küçük adımlarla ilerle, günlük bir rutini takip et.
  • Destek aramak: Yakınındaki hizmetlerden (örneğin yemek servisi) haberdar ol.
  • Arkadaşlarla ve aileyle iletişimde kalmak, ya da diğer bakım verenlerle destek gruplarına katılmak.
  • Sağlığına özen göstermek: İyi uyu, egzersiz yap, dengeli beslen.
  • Kendine zaman ayırmak: Günde 15-30 dakika bile olsa gevşe ve kendine bak.
  • Duygularını anlamak: Hislerini ifade edebilmenin ve stresi yönetmenin yollarını bul.

Not: Buradaki bilgiler uzman görüşünün yerine geçmez.